Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’daki temaslarının sonunda gazetecilerin sorularını yanıtladı, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Cenevre’den sonra geldiği Kuala Lumpur’da Malezya Başbakanı Mahathir Muhammed’in girişimiyle düzenlenen Kuala Lumpur Zirvesi’ne katıldıklarını anımsatan Erdoğan, Türkiye, Malezya, Katar ve İran’dan devlet ve hükümet başkanları ile pek çok ülkeden üst düzey temsilcinin katıldığı zirvede İslam dünyasının karşı karşıya bulunduğu sorunları ele alma fırsatını bulduklarını bildirdi.
Erdoğan, “Zirveye, Endonezya ve Pakistan’ın da gelmesi planlanmıştı ama maalesef katılamadılar. Dolayısıyla zirveyi 4 ülke lideri olarak gerçekleştirmiş olduk. Kalkınma, araştırma geliştirme, bilim ve teknoloji, girişimcilik ve savunma sanayisi konularını özellikle masaya yatırdık. Bundan sonra inşallah bunun devamı da gelecek.” diye konuştu.
“Tabii bu vesileyle bir muhasebe de yaptık ve yapıyoruz.” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
“İlim, irfan, kültür, sanat ve refahın sembolü olan İslam dünyası bugün neden bu halde? Bu sorunu aşmak için neler yapmalıyız? Bu soruları samimi bir şekilde sormamız ve cevaplandırmamız gerekiyor. İslam ülkelerinin her alanda büyük potansiyeli var fakat iç çatışmalar, savaşlar, cehalet, kötü yönetim, ekonomik geri kalmışlık ve dış müdahaleler nedeniyle bu potansiyeli hayata geçiremiyoruz. İslam ülkelerinin geri kalması kimsenin faydasına değildir. Fakat İslam ülkelerinin de kendilerine çeki düzen vermesi gerekiyor.”
Zirve marjında bir dizi görüşme gerçekleştirdiklerini de belirten Erdoğan, “Malezya Başbakanı Sayın Mahathir Muhammed, İran Cumhurbaşkanı Sayın Ruhani ve Katar Emiri Sayın Temim ile ikili ilişkilerimizi ve bölgesel konuları ele aldık. Meselelerimizi çözmek için aramızdaki diyalog ve iş birliğini artırmaya bundan sonra da yine aynı şekilde devam edeceğiz.” ifadesini kullandı.
Ardından dörtlü bir zirve yaptıklarını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
“Bu dörtlü zirveyi de Sayın Mahathir Muhammed, Sayın Şeyh Temim, Sayın Ruhani ve şahsım olmak üzere gerçekleştirdik. Burada kendimize bazı hedefler belirledik ve bu hedefler üzerinde de bundan sonraki süreçte belirleyeceğimiz arkadaşlarımızla çalışmaları sürdüreceğiz. Kurum ve kuruluşlar da aynı şekilde bu çalışmaları sürdürecek. Böylece bana göre bu zirvenin anlamı, gücü, potansiyeli bundan sonra çok daha farklı bir halde inşallah devam etmiş olacak. Bu sadece zirve ile kalan bir süreç değil, zirveden sonra da devam eden bir süreç olacak inşallah. Tabii bu bizim için şu bakımdan anlamlı; en azından bu dört ülke artık birbirleriyle yoğunluklu bir çalışmayı sürdürecekler. Bilim, sanat, savunma sanayisi, ekonomi, ticaret, kültür; bütün bu alanları kapsayacak şekilde bu çalışmalarımızı inşallah sürdüreceğiz. Hepimiz notlarımızı aldık. Bu konu ile ilgili olarak bundan sonraki süreçte de hepimiz ev sahipliği yaparak inşallah süreci devam ettireceğiz.”
Libya ve Suriye konuları
Kuala Lumpur Zirvesi’nde liderlerle Libya ve Suriye meselesine ilişkin atılabilecek ortak adımlar ve iş birliği imkanlarının gündeme gelip gelmediği yönünde bir soru üzerine Erdoğan, “Bu konuyu aramızda ele aldık. Bu dörtlü ekip bundan sonraki süreçte bu işi sahiplenir, kararlı bir şekilde tutarsa somut neticeler alınabilir.” değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, açıklamalarını şöyle sürdürdü:
“Örneğin, Libya ve Suriye şu anda önümüzde. Libya’da biz şu anda nasıl bir rol üstleniyorsak, Suriye’de nasıl bir rol üstlendiysek bundan sonraki süreçte de buna benzer rolleri birlikte üstlenmenin kararlılığını ortaya koyacağız. Yani nemelazımcılığın olmadığı, ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılığın’ olmadığı bir süreci devam ettireceğiz. Koalisyon güçleri adı altında Irak’a girdiler mi? Girdiler. Suriye’ye girdiler mi? Girdiler. Yani, ‘Bizim ne işimiz var orada?’ diyorlar mı? Demiyorlar. Aynı şekilde Libya’da Mısır’ın ne işi var? Libya’da Abu Dabi yönetiminin ne işi var? Gelip oraya girdiler mi? Girdiler. Hafter meşru bir siyasetçi değil, adam gayrimeşru. Ona meşruiyet kazandırmanın gayreti içinde olanlar var. Serrac ise meşru bir lider, meşru bir temsilci. Onu ise yok farz etmenin gayreti içerisine giriyorlar. Peki bunun içinde kimler var? Mısır var, Abu Dabi var, Fransa var, hatta İtalya var. Şimdi maalesef Rusya’nın da kendisi görünmese de bakıyorsunuz oluşturduğu bir şirket var. Biliyorsunuz Amerika’nın buna benzer şirketleri çoktur. Mesela Afganistan’da eski askerlerin oluşturduğu şirketler söz konusu. Onlara belli yüksek ücretler veriyorlar ve onlar da geliyor, Afganistan’da savaşı gayrimeşru olarak yürütüyorlar. Libya’da, Wagner denilen kuruluş vasıtasıyla bunlar adeta Hafter’in paralı askerleri olarak onun yanında görev yapıyorlar. Parasını kimler veriyor malum. Böyle bir durum söz konusu ve bütün bunlar karşısında tabii ki bizim seyirci kalmamız doğru değil. Biz de elimizden geleni şu ana kadar yaptık ve yapmaya da devam edeceğiz.”
Geçtiğimiz günlerde bir toplantıda Libyalı bir akademisyenin teşekkür ederek, “Bizi orada yalnız bırakmadınız, bizi orada sahiplendiniz. Eğer bizi yalnız bıraksaydınız, işte burada şu anda özellikle Fransızlar, bir yanında Mısır, öbür tarafta Birleşik Arap Emirlikleri ciddi manada bize sıkıntı vereceklerdi.” dediğini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz de hamd ettik. Demek ki her ne kadar Türkiye’nin içinde ana muhalefet bu işlere karşı çok farklı bir görünüm sergiliyorsa da bu işin kadir kıymetini bilen de var.” diye konuştu.
“SEMBOLİK ARŞİVLERİ VAR”
Yakın zamanda 1915 Ermeni olaylarının yine gündeme getirildiği belirtilerek, “Türkiye bu konuyu siyasetin alanından çıkarmak istiyor. ‘Biz arşivlerimizi açıyoruz’ dedi. Bu konu kapsamında Türkiye yeni bir hamle yapacak mı?” sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu konuda Başbakanlığı döneminde Türkiye olarak çok ciddi bir meydan okuma yaptıklarını hatırlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Tabii karşı taraftan böyle ciddi, dişe dokunur bir cevap gelmedi. Bir müddet bu işler sürdü ve kimse de arşivini falan açamadı. Olmayan şeyi açamazlar. Bunların Harvard’da cüzi, sembolik arşivleri var, Fransa’da yine ufak bir arşivleri var. Ermenistan’ın kendisinde bile böyle ciddi bir arşiv söz konusu değil. Bizim şu anda Silahlı Kuvvetlerimizin 1 milyonu aşkın belgeye sahip arşivi var. ‘Buyurun gelin, inceleyin, çalışın.’ Bütün akademisyenlere, vesaire bunu defaatle söyledik. Ama onlar böyle bir meydan okumaya ‘Biz de gelelim, çalışalım, inceleyelim’ diyemediler. Çünkü iş oraya kaldığı zaman bunun ne kadar kendi aleyhlerine olacağını da biliyorlar, görüyorlar.
Bundan sonraki süreçle ilgili biz şimdi bir ekip oluşturduk. Bununla ilgili bir çalışmayı inşallah arkadaşlarımız yapacaklar ve uluslararası camiadan da buna katılanlar olursa onları da bunun içine tabii dahil edebiliriz. Türk Tarih Kurumunu bu konuda çok daha faal, çok daha aktif hale getirerek çalışmalarımızı belgesellerle inşallah daha da güçlendireceğiz. Bununla ilgili yeniden bazı akademik çalışmaları teşvik etmek suretiyle işi çok daha güçlü bir hale getirelim istiyoruz.”
Bir gazetecinin, ABD’de senatonun iki kanadının da savunma bütçesini onayladığını belirterek, “Türkiye’yi ilgilendiren tarafları var. F35 programı ki Türkiye bu programın ortağı, F35 uçaklarının ABD tarafından satılmamasına yönelik. Keza Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne yönelik silah ambargosunun kaldırılması önerisi var. Türkiye Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada ‘Gerekli tedbirleri alırız’ ifadesini kullandı. Sizin yorumunuz ne olur?Tedbirler ne?” sorusuna Erdoğan, “Dışişleri Bakanlığımızın yapmış olduğu açıklama bizim açıklamamızdır.” karşılığını verdi.
S-400 ve F35’lerle ilgili adımların bitmiş işler olduğunu aktaran Erdoğan, “Biz bu işi bitirmişiz. Bunu kaç kere söyledik. Şimdi bir de utanmadan, sıkılmadan Türk Akım ile ilgili ‘buna yaptırım uygularız’ diyorlar. Bu, tam manasıyla haklarımıza tecavüzdür. Bütün bunlara karşı tabii ki bizim de yaptırımlarımız olacaktır. Yani biz eli kolu bağlı duracak bir millet değiliz. Hep söylüyorum, ‘biz kabile devleti değiliz.’ Burası Türkiye… Tarihiyle, her şeyiyle bizim bir farklılığımız var. Dolayısıyla da bu konu ile ilgili biz de kendi yaptırımlarımızı kesinlikle uygulamaya sokarız.” değerlendirmesini yaptı.
ABD Başkanı Donald Trump’ın azil süreci konusundaki durumun iki ülke ilişkilerine nasıl yansıyacağına ilişkin soruyu da Erdoğan, şöyle yanıtladı:
“Şu anda ABD Kongresi’nde azille ilgili konular olabilir. Bizim de kendimize has, iç siyasette, dış siyasette uğraştığımız birçok konularımız var. İşte Cenevre’den çıktık, 11,5 saat yolculukla Malezya’ya geldik. İşte durmuyoruz, biz de bir şeyler yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz. Bu dörtlü zirveye gelen liderler, bunlarla ilgili konuları da konuştular. Çünkü hepsinin bu noktalarda belli bir derdi var. Bizim de derdimiz var ama inşallah buna karşın bizim de kendi alternatif uygulamaya koyabileceğimiz çözüm yollarımız var.”
“BİZİM KAPIYI PEK ÇALAMIYORLAR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kuala Lumpur Zirvesi’ne Suudi Arabistan’ın baskısıyla Pakistan ve Endonezya’nın katılmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?” şeklindeki soru üzerine, Suudi Arabistan ile Abu Dabi yönetiminin bu tür tavırlarının ilk olmadığı değerlendirmesini yaptı.
Suudi Arabistan’ın Pakistan üzerinde baskı kurduğunu gördüklerini anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Şimdi Pakistan’a Merkez Bankası ile alakalı daha önce vermiş oldukları sözler var. Ama hepsinden öte bir de 4 milyon Pakistanlı Suudi Arabistan’da çalışıyor. ‘Bunları geri göndeririz, yerine Bangladeşlileri alırız’ vesaire diyorlar. Öbür taraftan Merkez Bankası ile bağlantılı olan konuları aynı şekilde, ‘Biz paramızı geri çekeriz’ vesaire gibi tehditlerle ekonomik olarak ciddi sıkıntılar içerisinde olan Pakistan, bu noktada daha farklı bir tavrın içerisine girmek durumunda kaldı. Endonezya da aslında önce devlet başkan yardımcısını gönderecekti, sonra onu da göndermedi. Yani Allah’a hamd olsun bizim kapıyı pek çalamıyorlar. Mesele duruş meselesi. Duruş oldu mu Allah’ın da lütfuyla kapılar açılıyor.”
Irak’ta, Suriye’de, Somali’de de aynı tavırların yaşandığının hatırlatılması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunların benzer konular olduğunu vurguladı.
Suudi Arabistan’ın Somali’ye destekleri olmadığını ifade eden Erdoğan, “Ama Somali sıkıntılı olduğu halde tavrını koydu. Abu Dabi yönetimi orada bir şeyler yapacaktı. Sonra vazgeçtiler veyahut da vazgeçirildiler, yapamadılar. Zaten orada çok enteresandır, bu büyük denilenlerin hiçbirisinin neredeyse büyükelçiliği yok. Yani havalimanının yanına karavan gibi bir şeyler yapmışlar, onun içine büyükelçilik diyorlar.” dedi.
Türkiye’nin dünyada en büyük büyükelçiliğinin Somali’de bulunduğunu kaydeden Erdoğan, yaklaşık 80 bin metrekarelik, devasa bir yer olduğunu söyledi.
Burada, güzel projelerinin de olduğunu anlatan Erdoğan, “Şu anda Somali’ye askeri eğitim veriyoruz ama şimdi artık eğitimlerini orada sürdürüyorlar. Sağlık hizmetleriydi, eğitimdi vesaire… Türkiye’de de ciddi sayıda Somalili öğrenci var. Şu anda tıp ve başka alanlarda eğitim öğretim gören Somalili gençler var. Bu bağları geliştireceğiz. İnşallah bu yapılanmayla yeni atmakta olduğumuz adımlarla bazı yerlerde inşallah ana arter durumuna gelebiliriz. Bütün mesele niyet hayr, akıbet hayr.” değerlendirmesini yaptı.
Üç muhalefet partisinin Meclis Dışişleri Komisyonu’nda Libya ile varılan mutabakata ret oyu verdiğinin hatırlatılarak, CHP Grup Başkanvekilinin Hafter’e ilişkin açıklamalarına yönelik değerlendirmeleri sorulan Erdoğan, şunları söyledi:
“Halk Partisi’nin takındığı tavırlar, yanına kimleri aldığı, kimlerle beraber nasıl hareket ettiği malum. Örneğin, bu konuda bile sıkıştı, ‘halka nasıl izah edeceğiz?’ diye. Kalktılar ilk gün ‘öyle mi böyle mi’ derken olumlu adım attılar. Daha sonra HDP o olumlu tavrını geri çekti ama o bir defa adımı atmıştı. Halk Partisi olsun, İyi Parti olsun, onlarla bir yere varmak mümkün olur mu? Bunlar kim legaldir, kim illegaldir, kim Türkiye dostudur, kim değildir, bunları bilecek çapta değiller. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi’nin böyle bir derdi yok. Türkiye’nin menfaatleri neyi gerektirir, yerli olmak nedir, milli olmak nedir? Yani bunun 6 okunun içindeki milliyetçiliğe, halkçılığa falan bakmayın. Onların hepsi hikaye. Hiçbir zaman onlar bunun gereğini yerine getirmediler, getiremezler. Bu işler, öyle lafla olmuyor. Karikatürize edilmiş olan oklarla olmuyor. Bütün mesele bunu ruhen yaşamak. Ruhen yaşayamazsanız zaten bir yere de varamazsınız. Bu millet de sizi zaten bir yere temsilci olarak koymaz. Olay bu.”
Ekonomiye dair 2020 için durum değerlendirmesi talep edilerek, “Son dönemde, Amerikan yaptırımları tekrar devreye girer mi? Girerse ekonomide yeniden bir kırılganlık oluşturabilir mi? Endişeli senaryolar dile getiriliyor. Bu konuyla ilgili tedbir hazırlığı var mı? Bir de faizde tek hane hedefi vurgulamıştınız. O noktada 2020 içinde nasıl bir takvim ortaya koyuyorsunuz?” sorusu üzerine Erdoğan, “2020 içinde inşallah tek haneliye gidiyoruz. Tek haneliye gidiş zaten olumlu gelişmelerin alametidir.” diye konuştu.
Türkiye’nin şu anda faiz ve enflasyondaki gelişmeleriyle bu toparlanmaların neticelerini almaya başladığını belirten Erdoğan, faizin bu şekilde düşmesiyle yatırımların da artmaya başladığını söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Gerek kamu bankaları gerekse özel bankalar, kredi musluklarını girişimciye açıyorlar, açmaya devam ediyorlar. İnşallah 2020 yatırımlarda da Türkiye’nin sıçrama yılı olacak. Bundan eminim. Tüm bunlarla beraber şunu da göreceğiz, uluslararası girişimciler, yatırımcılar inşallah ülkemize yeniden gelmeye başlayacaklar. Bu yatırımlarla beraber Türkiye’nin yeniden yatırımın arttığı dönemleri yakalayacağına inanıyorum. Bu konuda hiç endişem yok.” ifadelerini kullandı.
Ekonomideki gelişmeleri gayet emin, gayet güzel şekilde takip ettiklerini anlatan Erdoğan, “Elhamdülillah sıkıntılar büyük oranda aşılmış vaziyette. Şu anda asgari ücretle ilgili çalışmalar da süratle bitirilecek. Onlar da bitirildikten sonra zaten 2020 çok daha parlak bir yıl olacak. Bundan hiç endişe etmeyin. Biz bunların çoğunu aştık.” dedi.
Faizde hedefin tek hane olup olmadığı yönündeki soruya Erdoğan, “Evet, faizde de enflasyonda da. Hani diyorum ya bunlar doğru orantılıdır. Faiz tek haneye geldiğinde enflasyonun da tek haneli olduğunu göreceğiz. Zaten enflasyon tek haneyi yakaladı ama şimdi biz yıl olarak da tek haneli olduğunu inşallah göreceğiz. Şu anda politika faizi olarak yüzde 12’yi gördük. Bu tabi çok ciddi manada Merkez Bankası kararlılığını gösterdi ve bu kararlılıkla şu an itibarıyla çok ciddi oranlarda faizi düşürdüler. 2020’de de bunun aynı kararlılıkla devam ettiğini inşallah göreceğiz.” karşılığını verdi.
Asgari ücret
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Asgari ücret konusunda hep hassas oldunuz. Şimdi hükümet-işçi- işveren kesimleri son tur görüşmelere başladı. Ama bu konuda genellikle hep sizden bir son jest beklenir. Asgari ücret konusunda müjdeniz olacak mı?” sorusu üzerine “İnşallah jestimizi yaparız da burada yapmayalım daha. Şu anda Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanımız yaptıkları çalışmaları döner dönmez bize bir getirsinler. Bakalım son geldikleri nokta nedir, onu da bir kendilerinden görelim. İnşallah, tarafları memnun edecek bir adımı atarız.” değerlendirmesinde bulundu.
Bu ayın sonunda 19 bin 500 personelin sözleşme süresinin biteceği ifade edilerek, “Bu sözleşmeli personelin kadroya geçirilmesi durumu var mı?” sorusu yöneltilen Erdoğan, personel noktasında alımları sürekli devam ettirdiklerini söyledi.
Sağlık Bakanlığının ciddi bir personel alımına yönelik adım attığını, aynı şekilde Milli Eğitim’de yine ciddi sayılabilecek bir sayı planlandığını aktaran Erdoğan, şöyle devam etti:
“Yalnız dedik ki ‘takvimi iyi ayarlayalım.’ Diğer bakanlıklarda da yine benzer şeyler var. Sözleşmeli personel olarak niye bunu değerlendiriyoruz? Sebebi şu; bir tarafta aldığımız elemanın ‘Ben nasılsa artık kadroluyum, yan gel yat’ mantığıyla hareket etmesi var. Ama diğer tarafta da işi sıkı tutma anlayışı var. Bunlara dayalı olarak bu tür adımları atıyoruz. Ama personel alımında bir taraftan tabi emeklilik süreci, emeklilikten doğan o boşlukları doldurma süreci de söz konusu. Buralarda bizler insanımızı değerlendirme açısından gerekli adımları atmaya devam edeceğiz.”
“100 BİNİN ÜZERİNE DE ÇIKABİLİR”
Kasım ayı konut satış rakamlarının açıklandığı, geçen yılın kasım ayına göre, yüzde 54,4 artış gözlemlendiği belirtilerek, “Özellikle sanayi yatırımlarında hızlanma bekleniyor. Yeni destekler olacak mı? Bir de ek olarak Türkiye’nin Otomobili Projesi’nde ne durumdayız? Hem proje ile hem yatırımlarla ilgili değerlendirme alabilir miyiz?” sorusu üzerine Erdoğan, şunları söyledi:
“TOKİ ile 100 bin konutun adımını attık. E-devletten 128 bin, bankadan 150 bin bin civarında müracaat oldu. Bu rakamlar, bu konuda halkımızın ne kadar yüksek bir beklentisi olduğunu, TOKİ’ye ne kadar güvendiğini gösteriyor. Şimdi bunu yaptığımızda ortaya bir şey çıkacak. Konut sektörü, birçok sektörü hareketlendiriyor. En az 250 kalem. Burada bir hareketlenme meydana gelecek. Bunun yanında özel sektör noktasında inşallah müteahhit firmalarımızın da bir hareketliliği olmaya başlayacak. Yani bu bizim için önem arz ediyor ve her yıl asgari 100 bini planlıyoruz ama bu 100 binin üzerine de çıkabilir. Mesela şu anda Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız ‘Biz bunu 200 bine çıkaralım’ dedi. ‘Önce 100 bini şöyle bir oturtalım, 100 bini süratle sahiplerine zamanında teslim edelim. Ondan sonraki süreci ayrıca değerlendirme durumuna geliriz’ dedi. Türkiye’nin otomobili sorusuna gelince, (ön gösterimi) 27 Aralık Cuma günü Gebze’de düşünüyoruz. Hayırlısı bakalım.”
Kanal İstanbul’la ilgili bir ranttan bahsedildiği ifade edilerek, “Sanki bu bir rant projesiymiş gibi takdim edenler var. Etrafı çevresi betona bulanacak, oradan bir rant elde edilecek. Hatta Katar Emiri’nin annesinin oradan bir arazi aldığı yönünde bir tezvirat yapılıyor Kanal İstanbul’la ilgili. Bu konuda ne diyorsunuz? Bir de Simit Sarayı konusunda Cenevre’deki açıklamalarınızdan bu konuya en başından beri kapalı olduğunuz izlenimini aldım oysa dünkü açıklamalarınız sanki gelen tepkiler üzerine vazgeçmişsiniz gibi yansıtılıyor” denilmesi üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:
“Simit Sarayı konusunda gelen tepki diye bir şey ben duymadım. Tam aksine böyle bir şeyin olduğunu bana arkadaşlarım iletince hemen Ziraat Bankası Genel Müdürü arkadaşımıza konuyu sordum. Onlar, ‘Böyle bir durum söz konusu oldu ama bizim böyle bir kararımız yok’ dedi ve bu konuda olumlu yaklaşmadığını da söyledi, iş kapandı. Kanal İstanbul ile ilgili bir defa çok çirkin olan şey şu; Katar Emiri’nin annesinin gelip buradan yer alması vesaire. Bunu söyleyen insanlara sormak lazım, ‘Devletten hangi desteği alarak böyle bir yeri almış?’ Bu dedikoduları duydum. Katar Emiri’nin annesinin ülkemizden gayrimenkul satın almasına mani yasal olarak herhangi bir şey söz konusu mu? Yani bunu herhangi bir yerden George, Hans vesaire gelip almaya kalksa herhalde kimsenin sesi çıkmaz. Yani Katar Emiri’nin annesi böyle bir alım yaptığı zaman niye rahatsız oluyorlar? Kaldı ki aynı şekilde Katar Emiri’nin kendisinin zaten bizde aldığı yerler var. Yani biz, bu kapılarımızı açmışız. Allah rahmet etsin Turgut (Özal) Bey döneminde o zamanki Suud Kralı, Sevda Tepesi’nde büyük bir yer almışlardı. Zamanın belediye başkanı orada ‘imar noktasında herhangi bir sıkıntı yok’ demişti ve Turgut Bey de o beyana inanarak, Suud Kralına bunu söylemişti. Tabi orada da imar noktasında sıkıntı olduğu için o iş yürümedi. Ve hala o yer onlara ait. Bunlar çok tuhaf şeyler. Yani ülkemiz için hakikaten şık değil. Bunlar, ülkemizin özellikle bu tür tasarruflarını aleyhe çevirecek adımlar, lehte şeyler değil. Yani İspanya’da bugün bakıyorsunuz adamlar dünyanın değişik yerlerinden nice insanlara, iş adamlarına, devlet başkanlarına yerler satıyorlar. Aynı şekilde Amerika’sında Almanya’sında bütün bunlar var. Bizim uluslararası çapta attığımız bu tür adımlarda yasal düzenlemesi var, her şeyi var bunların. Beyler rahatsız oluyor.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İslamofobi İle Mücadele İletişim Merkezi’nin İstanbul’da kurulması düşüncesi vardı. Bugün Türkiye ve Malezya tarafı ilgili çerçeve anlaşmaya imza koydu. Peki Pakistan bu projenin içinde olacak mı?” sorusuna “O konuda bir mani yok. Cenevre’de Pakistan Başbakanı ile konuştuk. Süreç devam ediyor.” yanıtını verdi.
Bir yanıt bırakın